sağlıklı yaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sağlıklı yaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Haziran 2021 Pazar

Reflü Belirtileri ve Tedavisi


Reflü kişilerde mide muhtevasının patolojik olarak yemek borusuna doğru geri kaçışın olmasına verilen bir isimdir ve tıp dilinde Gastro-özefageal Reflux (GÖR) olarak dile getirilir. Hastalar şayet bu mesele ile karşı karşıya iseler daha çok göğüs kafesinin arka bölümlerinde ciddi manada bir yanma hissedecektir. Reflü yalnızca yemek borusunun arka bölümlerinde olan yanma ile değil bazen de gıda muhtevalarının ve acı/ekşi bir suyun tekrar ağza gelmesi ile de oluşur. Bu sorun daha çok yemeklerden sonra alana gelir. Reflü oldukça sık rastlanan bir sıhhat meselesidir. Yapılan araştırmalara göre her yüz kişinin yirmisinde bu sorun bulunmaktadır.

Reflü Belirtileri

Bu sorun ile karşılaşan kişilerde bir hayli değişik belirti bulunmaktadır. Reflü belirtileri şunlardır:

  • Mide muhtevalarının ağza kadar gelmesi, ağızda acı veya ekşi bir tat bırakması,
  • Her vakit ilk akla gelen vaziyet baharatlı, yağlı gıdalar, çikolata, içki veyahut hazır taze sıkılmış meyve sularını tüketilince gelen yanma hissi,
  • Mideden boğaza doğru, göğüs kafesinin hemen arkasından gelen bir yanma hissi
  • Yemeklerden sonra oluşan göğüsde (sternum arkası) yanma hissi
  • Yutmada güçlük,
  • Ağrılı olarak yutkunma,
  • Geğirti gelmesi,
  • Hıçkırık olması,
  • Mide bulantısı
  • Öksürmeye başlamak
  • Uzun müddetli geçmeyen gıcıklanma veya öksürme hali,
  • Seste oluşan kısılma, sesi kullanmada güçlük,
  • Kronik farenjit,
  • Ağızda kötü koku,
  • Dişlerde oluşan çürükler,
  • Boğazda oluşan ağrı bu hastalığın en ehemmiyetli belirtileri arasında bulunmaktadır.

Reflü Nedenleri

Ülkemizde her yüz kişinin yirmisinde olan bu sıhhat sorunu sadece belirli bir nedene bağlı değildir. Sorunun olması için bir hayli farklı neden de dikkatleri üzerine çekmektedir. Mide asidik muhtevasının istemsiz bir şekilde yemek borusu ile uzun müddet süresince temas etmesi yemek borusunda ciddi manada hasara kapı aralar. Bu da kişilerde göğüste yanma hissine kapı aralar. Yemek borusunun alt bölümlerinde yer alan özefagus sfinkteri denilen adalelerden oluşan kapak benzeri bir yapı bulunmaktadır. Bu yapının asıl emeli midede yer alan asidik sıvının tekrar yemek borusuna kaçmasını engellemektir. Böylelikle sıvının midede kalması da sağlanmış olur. Sağlık meselelerinden en çok karşılaşılan yapının bir nedeni de sfinkter adalelerinin sık aralıklarla bir hayli gevşemiş olmasıdır. Bu kapak istemsiz bir şekilde sık aralıklar ile gevşer ve midede yer alan asidik muhtevanın yemek borusuna kaçmasına kapı aralar. Anatomik olarak mide fıtığı özefagus ve mide arasındaki anatomik ilişkiyi bozabilir. Mide – diyafram arasındaki balansın bozulması mide fıtığı yapar, bu da yemek borusu ile mide arasındaki uygun balansı bozarak sfinkter disfonksiyonuna kapı aralar. Böylelikle mide muhtevasının özefagus denilen yemek borusuna kaçısı kolaylaşmış olur. Bilhassa ağızda acı veya ekşi bir tat olması ve göğüs arkasında mideden yukarıya doğru olan göğüs yanmaları en sık görülen belirtiler arasında bulunur.

Reflü Rehabilitasyon Yolları

Kişilerin öncelikle doktora müracaat etmeleri gerekir. Ihtiyaç duyulan işlemler bundan sonra başlar. Reflü rehabilitasyonu genel hatlarıyla şu şekildedir:

  • Hastanede öncelikle net tanı koymak şiddetini ölçmek için endoskopi, pH ölçümü, kontrastlı grafiler, manometrik gibi çalışmalar uygulanır. Bilhassa 24 saatlik PH-metre ile asitlik düzeyi ölçümü tanıda oldukça değerlidir.
  • Bunun hemen peşinden kişilerde bu mesele olup olmadığı varsa şiddetinin ne düzeyde olduğu ölçülür.
  • Uygulanacak olan reflü rehabilitasyon yolları her zaman kişilerin sağlık meselelerinin şiddetlerine göre farklık göstermektedir.
  • Burada en ehemmiyetli etken kişilerin hayat tarzlarını yediklerini içtiklerini değiştirmesi ile başlar. Kişiler reflü ile ilgili eğitilir.
  • Kimi hastalarda eğer kolay bir şekilde ilerliyor ise ilaç rehabilitasyonu ile sorunun ortadan kalkması sağlanır. Medikal rehabilitasyonda çoğunlukla Proton Pompa İnhibitörleri (PPİ) veya H2-Reseptör Antagonisti grubundaki ilaçlar kullanılır. Bunlar mide asidinin imalatını azaltır. İlave olarak mide asitliği azaltan ve asidin mide mukozasına zarar vermesini önleyen şurup veya tabletler verilebilir.
  • Tabi ki her hasta bu sorunu basit bir şekilde atlatamaz. Bazılarının bu sorunu artık ileri düzeye gittiği için kontrol altına almak zor olur. İleri düzeyde, anatomik nedenlere bağlı olarak görülen reflü olaylarına cerrahi müdahale uygulaması gerekebilir.

Reflü Cerrahisi (Reflü Operasyonu)


Bilhassa genç yaş gruplarında medikal tedaviye iyi cevap alınamıyorsa, daimi ilaç kullanım zorunluluğu mevcutsa veya ilaç bırakımında rekürren vaziyet mevzubahis ise, mide ülseri ve ağrıları gibi reflüye sekonder şiddetli bir muayenehane tablo var ise ortadaki anatomik nedeni düzeltmeye yönelik reflü operasyonu yapılabilir. Söz edilen bu nedenler reflü operasyonu endikasyonlarıdır. Bu vaziyetlerde cerrahi rehabilitasyon uygulanabilir. Bilhassa reflüyü tetikleyen mide fıtığı (herniasyon) gibi durumlar cerrahi rehabilitasyona iyi yanıt verir. Cerrahi uygulama neticesi hiyatal açıklık kapatılarak hernia olarak deyim edilen mide fıtığının oluşması önlenir. Reflünün nedeni anatomik problemler ise cerrahi tedaviye yanıt oldukça iyidir.

Reflü hastalarına reflüyü azaltacak Teklifler

Reflüyü azaltmak için dikkat edilecek hususlar şunlardır:

  • Sigara içen kişilerin kısa süre içerisinde sigarayı bırakması gerekir.
  • Kilolu olan kişilerin kiloları midede yer alan bölüme baskı yapacağı için daha çok yanma ve şiddetlenmesine kapı aralar. Bunun için kilolu olan kişilerin bir an önce kilo vermeye başlaması gerekir.
  • Yatarken yastık dik olmalı, yatağın baş tarafı dik tutulmalıdır. Böylelikle yerçekiminden yararlanarak mide muhtevasının geri kaçışı önlenmiş olur.
  • Yatmadan hemen önce sıvı tüketimi olmamalıdır. Zira sıvıların geri kaçışı katılara kıyasla daha kolaydır. Sıvı tüketilecekse yatmadan 1,5-2 saat önce tüketilmelidir.
  • Yatmadan önce yemek yenilecek ise en az 3 saat önce yemek yenmelidir.
  • Mide asiditesini azaltan gıdaları tüketmek yardımcı olacaktır.
  • Sigara azaltılmalıdır. Sigara mide savunucu mekanizmaları önler, mide asiditesini artırır.

Reflüyü azaltan yiyecekler, reflü – beslenme ilişkisi

Hiç kuşkusuz beslenme şekli ve alışkanlıkları reflü hastalığı açısından oldukça ehemmiyet arz eder. Reflüyü azaltan yiyecekler ve beslenme konusunda dikkat edilecekler şu şekildedir:

  • Kızartma türevi yiyeceklerden uzak durulmalıdır
  • Yağlı yiyeceklerden uzak durulmalıdır
  • Aşırı çay ve kahve tüketimi reflüyü tetikler, kafein muhtevalı gıdalar azaltılmalıdır
  • Çikolata tüketimi azaltılmaldır
  • Patates, leblebi, elma, muz, sebzeler, pirinç, yulaflı gıdalar, mısır ekmeği, yumurta reflüye iyi gelen gıdalardır.
  • Lifli gıdalar bol tüketilmelidir.
  • Portakal, mandalina, greyfurt, kivi, limon ve domates gibi gıdalar reflüyü tetikleyebilir, bunlar az tüketilmelidir.
  • Baharatlı yiyecekler, sarımsak, soğan reflüyü tetikler.
  • Içki, kola, gazoz gibi içeceklerin tüketimi azaltılmalıdır.

Rehabilitasyon edilmeyen reflü olayları hangi hastalıklara davetiye çıkarır?

  • Kronik Farenjit, ses kısıklığı
  • Larenjit
  • Özefajit
  • Barret Özefagus (kansere ilerleyebilir)
  • Sindirim sisteminde yırtılmalar ve kanamalar
  • Mide ülseri
  • Aspirasyon Pnömonisi (Zatürre)
  • Özefagus (yemek borusu) Kanseri

Reflü ve Kanser İlişkisi

Hastaların en çok merak ettiği konulardan biri de reflü kanser yapar mı sualidir. Reflü tedavi edilmediğinde uzun dönemde kansere kapı aralayabilir. Yemek borusu epitel hücrelerinde, asidik mide muhtevanına uzun müddetli maruz kalındığında Barret Özefagus olarak adlandırılan farklıklar görülür. Epitel hücreleri aside dayanabilmek ismine yapı değiştirirler, bu vaziyet Barret Özefagus olarak bilinir ve kanserleşmenin bir evvelki basamağıdır. Bu evrede reflü kontrol altına alınamaz ise tablo daha da ilerleyerek kanserleşmeye ilerleyebilir.



 

Devamını Oku

Glikoz Şurubu İçeren Gıdaların Zararları


Glikoz Şurubu Nedir?

Glikoz şurubu buğday ve mısır gibi hububatlardan ele geçirilen, ekonomik olarak maaliyeti düşük olmasından dolayı gıda sektöründe sıklıkla seçenek edilen karbonhidrat muhtevalı tat verici maddedir. Glikoz şurubu içeren gıdaların yapılan araştırmalara göre bir hayli değişik zararları bulunmaktadır. Son zamanlarda tüketiyor olduğumuz bir hayli yiyecek içerisinde de bulunmaktadır. Öncelikle hangi yiyeceklerin içerisinde bu şurubun bulunuyor olduğuna bakalım.


  • Sert veyahut yumuşak olan şekerlemeler fark etmeden genelinin içinde
  • Jöle veyahut benzeri yiyeceklerde
  • Dondurmalar
  • Marshmallow türü gıdalar
  • Helvanın bir hayli alternatifleri içerisinde
  • Reçel veyahut hazır olarak satılan marmelatlar
  • Şekerli olarak satılan sakızlar
  • Fırınlarda yer alan kek, bisküvi gibi ürünlerin çoğunda
  • Içkisiz ya da içkili olarak satışa sunulan ürünler
  • Gazlı içecekler
  • Glikoz birleşimlerinden oluşan sukrozlar ile kaplı olan meyveler
  • Konserve olarak satılan meyveler
  • Dondurularak satışa sunulan tatlılar
  • Ketçap
  • Kahve beyazlatıcı olarak kullanılan ürünlerin genelinde bu vardır.

Firmalar Neden Glikoz Şurubu Kullanılır?

Glikoz şurubu, hububatlardan ele geçirilen ön maddelerin hidrolizi ile fruktoz oranı yüksek miktarda içeren maddeler demiştik. Bunların kullanılmasının temel nedenleri şunlardır:

  • Fiyatı son derece düşüktür
  • Raf ömrü yüksektir
  • Kolay tedarik edilir
  • Tadına bakarak anlaşılması hemen hemen olanaksızdır
  • Bir hayli gıda çeşidinde kullanılabilir

Glikoz şurubunun kullanıldığını nasıl anlarız?

Glikoz şurubu şuan piyasada yer alan yiyeceklerin genelinde bulunmaktadır. Bundan dolayı netlikle ortadan kaldırmak oldukça zordur. Ancak ne kadar az kullanılır ise insan sıhhatine o kadar az zarar verecektir. Bunu yalnızca glikoz şurubu olarak da değil bir yandan da mısır şurubu mısır nişastası olarak da duyabilirsiniz. Zira asıl imalat ham maddesi bunlardan kaynaklı olmaktadır. Piyasada yer alan diğer alternatiflerine göre daha şekerli ve tatlı olmaları imalat fiyatları istikametinden daha düşük olmasını sağlar. Düşük fiyat ile üretiliyor olması ona göre satılmasını ve insanlar tarafından da ona göre daha çok seçenek edilmesini sağlıyor.

Her ne kadar şeker diye geçiyor olsa dahi bunu insanlar aldıkları ürünlerin içerisinde glikoz şurubu var mı diye tadına bakarak anlaması mevzubahis bile değildir. Zira karışım halinde bulunması insanların bu tadı ayırt etmelerine mani olmaktadır. Tadı normal şeker ile tamamiyle aynı olmaktadır. Bu yüzden insanlar bunun içerisinde var veyahut yok gibi yorumları tatlarına bakarak yapamazlar. Tabi ki bunun için de bir metot vardır. Şayet kişiler bu ürünleri almak istemiyor iseler bunun için yalnızca ürünleri almadan içindekiler bölümünü okumaları yeteri olacaktır. İçindekiler bölümünde şayet yazıyor ise o ürün içinde bulunurken yazmıyor ise o ürün içerisinde yoktur.


İçindekiler bölümlerinde ürünün içerisinde ne kadar bulunduğu da yazmaktadır. İçindekiler bölümü yazmıyor ise şu noktalara dikkat edebilirsiniz:

  • Bir gıda normalde midenize dokunmuyorsa, lakin belli bir yerin veya firmanın aynı tür tatlısı veya gıdası midenizde yanma hissi oluşturuyor ise o ürün glikoz şurubu içeriyor olabilir,
  • Piyasaya göre ücreti oldukça düşükse maaliyeti düşürmek için glikoz şurubu kullanılmış olabilir
  • Ürünülerinizi kesinlikle hatırlı ve bilindik yerlerden alın,
  • Glikoz şurubu kullanılıp kullanılmadığını kesinlikle mesele. Kuşkulu yanıtları göz ardı etmeyin.


Glikoz Şurubunun Zararları

[1]

  • Glikoz şurubu zararları arasında en çok dikkatleri çeken nokta insan bedenine girdiği an bedenin şeker balansını alt üst eder. Glikoz şurubu Fruktoz muhtevalıdır. Fruktoz normal şekerlerden değişik yolaklardan ve daha hızlı şekilde metabolize edilmektedir. Bunun da bir çok zararı bulunur.
  • Hormonal dengeler şekerin bedene girmesi ile hatıranda alt üst olacaktır.
  • Eğer kişiler uzun müddet süresince bunları kullanır iseler uzun vadenin nihayetinde kanser olma olasılıkları dikkatleri çekmektedir. Bilhassa pankreas, böbrek ve akciğer kanserlerini tetiklemektedir.
  • Yapılan araştırmalar neticeninde bu ürün içerisinde kanser hücrelerini besleyici yapıların olduğu dikkatleri çekiyor.
  • Karaciğer gibi uzuvları büyüten bir tesiri olmasından dolayı kişilerde karaciğer büyümesi gibi sorunların oluşmasına kapı aralar.
  • İçerisinde bulunan ürünlerin aşırı yağ depolaması yapmasından dolayı kişilerin ciddi oranlar ile kilo almasına ve obezite gibi sıhhat meselelerine yakalanmasına kapı aralar.
  • Böbreklerde taş oluşumlarının ana nedenleri araştırıldığı vakit kişilerde genellik ile bu yiyeceklerin tüketilmesinden kaynaklı olduğu gözlenmiştir.
  • Vücudun hormonal balansını tamamen bozuyor olduğunu söylemiştik. Bundan dolayı östrojen hormonunun da bir hayli artış göstermesine kapı aralamaktadır.
  • Kalp ve damar hastalıklarına, ateroskleroz olarak dile getirilen damar sertleşmelerine kapı aralayabilir. Tansiyonu artırabilir.
  • Unutkanlık gibi meselelere kapı aralarken ilerleyen vakit dilimleri içerisinde bir de alzheimer gibi hastalıkların da ortaya çıkmasına kapı aralar.

İnsan bedeni içerisinde bunun gibi saymak ile bitmeyen birçok değişik glikoz şurubu içeren gıdaların zararları dikkatleri çekmektedir. Tabi ki yalnızca bu kadarı ile de hudutlu kalmıyor. Bu yüzden kişiler ilerleyen vakit dilimleri içerisinde böyle ciddi sorunlar ile karşılaşılma vaziyetlerini engellemek için bir an önce zararları olan yiyeceklerden uzak durmayı seçenek etmeleri gerekir. Her ne kadar bu meseleler ortaya çıktıktan sonra kişiler rehabilitasyon sürecine başlayacak olsa bile zararlardan dolayı pek de kurtuluşları olmaz. Sözgelişi karaciğer yağlanması geriye döndürmek . Bu bağlamda tedbir alınmalı, bu tür gıdalardan uzak durulmalıdır.

[1] [ Söz edilen zararlar direk doğruya dolaysız tesirle değil, genellikte glikoz şubu kullanımının lipojenik tesiri, glukokortikoid etkinlik artışı ve ortaya çıkan metabolik belirti tesiri ile olan indirekt etkilerdir. Yüksek oranda fruktozlu gıdaların metabolik sendroma kapı araladığı ispat etmiştir.

Ülkemizde Glikoz Şurubu Üretimi

Ülkemizde glikoz şurubu imalatı 400 bin tonu bulmaktadır. Bu son derece ciddi bir rakam olup arz-talep oranını gözler önüne sermektedir.



 

Devamını Oku

Obezite ve Obezite İçin Risk Faktörleri


Obezite, insan vücudunda bulunan yağ miktarının ciddi oranda riziko oluşturacak şekilde artmasıdır. Bu olay, neticeninde ölüm olaylarının artması kaçınılmaz olan karakterize bir hastalıktır.

Dünya Sıhhat Örgütü tarafında belirlenen sınıflandırma sayesinde kişiler kendi vaziyetleri ile ilgili bilgi edinebilirler. Bu sınıflandırmaya göre; vücut kitle endeksi 18.5’in altında olanlar az kilolu, 18.5-24.9 aralığında olanlar normal kilolu, 25-29.9 aralığında olanlar fazla kilolu, 30-39.9 aralığında olanlar obez ve 40.5’in üzerinde olanlar ise süper obez olarak tanımlanır. Vücut kitle endeksi, vücut ağırlığının (kilogram cinsinden) boy uzunluğunun (metre cincinden) karesine ayrılmasıyla bulunur. (kilogram/cm2)

Yaşantının ileri bölümlerinde olabilecek rizikolar açısından obezitenin vücutta oluşturduğu yağlanmanın dağılımı çok ehemmiyetlidir. Gövde ve karın bölgesinde biriken yağlar, kalp rahatsızlıkları, yüksek tansiyon ve diyabet gibi hastalıkların ortaya çıkmasında ehemmiyetli oranda tesirlidir. Bu şekilde başka bir deyişle gövde ve karın bölgesinde yağ birikmesi şeklinde oluşan obeziteye elma tipi vücut yağlanması denir. Metabolizmada olabilecek belirtiler itibariyle yüksek risk grubunda olan bu hastalarda karın çevreninde bariz bir gövdesel yağlanma oluşumu söz konusudur.

Obezite sıhhatsiz ve balanssız beslenme şartları neticeninde ve hareketsiz bir yaşantının nedeni olarak ortaya çıkmaktadır. Yüksek kalorili yiyeceklerden sık sık tüketilmesi, fiziksel olarak hareketsiz bir hayat tarzının benimsenmesi, bilhassa batı tipi beslenme (fast food) şekilleri, glisemik indexi yüksek olan besinleri tüketme (pirinç,çikolata, şekerlemeler,arıtılmış edilmiş şekerler vs) obezitenin tetikleyicisi konumundadır. Avrupa ülkelerinde, batı tipi beslenme tarzının ana öğesi fastfoodlar ve hareketsizlik obezitenin en ehemmiyetli nedenlerindendir.

Şunu da belirtmek gerekir ki obez çocukların 1/3 ü, obez adölesanların ise takriben olarak %80 i erişkin yaşa eriştiklerinde obez kalmaktadır. Erişkin  dönemde obez olanların 1/3 ünde obezite küçüklük çağında başlamaktadır. Düşük veya iri doğumlar da aynı şeklide obezite için rısk etkenleri arasındadır.

Obezite Nedenleri (Etyolojisi)

  • Genetik Etmenler : Her 2 ebeveyni de obez olan çocuklar %80, sadece 1 ebeveyni obez olan çocuklar ise %40 obezite rizikosu altındadır. Ayrı olarak genetiğin hormonal balans ve işlev düzenine tesiri olduğu da gösterilmiştir.
  • Etrafsal Etkenler: Genetiğe ilave olarak etraf tesirleri de oldukça ehemmiyetlidir.
  • Beslenme: Anne sütünü en başından beri düzenli emen (2 sene) çocuklarda obezite rizikosu oldukça düşüktür. Diğer taraftan yukarıda söz edildiği gibi glisemik indexi yğksek besinler ve batı tipi beslenme ehemmiyetli risk etkenleri arasındadır.
  • Psikolojik Etmenler: Psikolojik etmenler aşırı insülin salınımı ve hızlı hipoglisemik tesirlerinden dolayı yeme içme gereksinimini artırabilir. Ayrı olarak kortizol gibi hormonlarla da irtibatlıdır. 
  • Hareketsizlik : Sosyoekonomik düzeyi yüksek toplumlar, rahat hayat şartlarına ve hareketsizliğe bağlı olarak kilolu olabilir.

Obeziteden kurtulmak için beslenme alışkanlıkları değiştirilmeli, daha hareketli bir yaşantı benimsenmelidir. Yüksek kalorili ve aşırı yağlı besinler yerine daha sıhhatli olan sebze meyve tüketimi artırılmalıdır. Düzenli olarak egzersiz yapılmalı ve şayet varsa araba bağımlılığı giderilmelidir. Yürünebilecek mesafelerde netlikle arabadan uzak durulmalıdır. Hem de bir bisiklet aracılığıyla daha uzak mesafeler de spor yaparak kat edilmelidir. Bunlara karşın kilo verilemiyor iseniz doktorunuza müracaat edebilirsiniz.



 

Devamını Oku

Hamile Bayanlar Nasıl Beslenmelidir?


Gebe Bayanlar Nasıl Beslenmelidir?


Gebelik döneminde beslenme bebeğin anne karnındaki gelişim süreci ismine oldukça ehemmiyetli olmaktadır. Bebek dünyaya geldikten sonra sahip olduğu hastalıkların veya gelişememesinin nedeni %90 annenin beslenme tarzı ile ilgili olmaktadır. Bundan dolayı bebeğinin sıhhatini ve gelişim sürecini düşünen anne adayları beslenmelerine oldukça dikkat etmeli ve önem vermelidir.

Sıhhatli bebek dünyaya getirmek ismine gebe bayanların beslenmesi çok ehemmiyetli bir süreç olmaktadır. Zira karnında bir can daha taşıyan bayanlar yalnızca kendileri ismine değil bebekleri ismine da beslenmeli ve onun gelişim sürecini desteklemelidir. Gebelik döneminde tüketilen kalori miktarı normal beslenme döneminden daha fazla olmaktadır. Bundan dolayı protein ve karbonhidrat oranlarında artış olmakta ve anne daha çok protein tüketmektedir. Özelikle süt ürünleri bebeğin kemik gelişimi ismine ehemmiyetlidir. Hamile bayanlar kesinlikle balık tüketmeli ve bol vitaminli meyvelerden vitamin kaybını önlemek ismine yardım almalıdır. Anne karnındaki bebek anne yeterince kaliteli beslenmediğinde gelişmemekte ve çeşitli sıhhat meseleleri ile dünyaya gelmektedir. Bilhassa hamileliğin ilk aylarında mide bulantıları yaşayan bayanlar hiçbir şey yemek istememekte böylelikle daha halsiz ve bitkin olmaktadır.

4.aydan sonra mide bulantıları azalacağından dolayı kahvaltı öğünü atlanmadan çok sıhhatli bir şekilde yapılmalı, daimi meyve tüketilmeli, ceviz, fındık, badem gibi kuruyemişlerin yanı sıra kara üzüm gibi kan yapıcı ve bebeğin gelişimini arttırıcı besinlerin tüketilmesine dikkat edilmelidir.



 

Devamını Oku

Bu Besinler Cildinizi Gençleştiriyor

 


Bu Besinler Cildinizi Gençleştiriyor


Bilhassa bayanlar için oldukça ehemmiyetli olan cilt sıhhati, yalnızca kozmetik ürünlerine bağlı değil. Ne yediğiniz, ne içtiğiniz ve aldığınız tüm gıdalar da cildinizi oldukça etkiliyor. Natürel ortamında tüketilen ve mevsiminde yenilen tüm besinler sıhhatimiz ve cildimiz için büyük ehemmiyet taşıyor. Yüzümüzü mahkum ettiğimiz kozmetik ürünlerinden kurtarmanın ve milyonlarca para harcamanın gerek olmadığını göreceksiniz. İşte birbirinden yararlı besinler ve cilde sağladığı faydalar.

Ispanak, marul, havuç, turp ve patates A vitamini itibariyle son derece zengin besinler. Cildinizin ve vücudunuzun tüm A vitamini değerlerini bu besinlerden karşılayabilirsiniz. Yeniden vücudunuzun ihtiyacı olan C vitaminini de meyvelerin yanı sıra sebzelerden de karşılayabilirsiniz. Bunların başında ise biber geliyor. Biber ve domates, cildinizin gençleşmesi ve daha güzel görünmesi için birebir.

Somon, ton balığı, üzüm, avokado, karpuz, portakal, fındık, yumurta ve süt de cildinizin daha genç ve bakımlı görünmesini sağlayacak. Tüm bu besinlerin yanı sıra, suyu da cildinizden eksik etmemelisiniz. Günde en az 8 bardak su içmenizde yarar var. Limon ve mineralli su da cildinizi nemlendiren diğer besin kaynaklarından.

Ispanak, pırasa ve brokoli gibi sebzeler de vücudumuz için son derece yararlı. Hemen hemen tüm meyve ve sebzeleri kararında ve vaktinde tüketmelisiniz. Hepsinin vücudumuza ve vücudumuzda bulunan uzuvlara yararı var. Sıhhatli beslenen vücudumuzda rahatsızlıklarında görülmediğini göreceksiniz.



Devamını Oku

Metabolizmayı Hızlandıran Besinler


Metabolizma, herkesin bildiği bir şey olmasına karşın, bu arada kimsenin  hayatlarımızda ne kadar büyük ehemmiyete sahip olduğunu bilmediği şeydir. “Su içsem yarıyor.”, “Nasıl bu kadar çok yiyip de kilo almıyor?”, “Uyku ve yemek düzensizliğinden kilo alıyorum.” bunlar gibi sunduğumuz bir hayli uydurma sebeplerin sebebi, metabolizmamızı tertip etmek için yapılmasını zaruri sandığımız kalori hesaplamalarından kaçınmamızdır. Oysa tüm bu hesaplamaları yapmak yerine, yalnızca sıhhatli beslenip, biraz da olsa vücut işlevlerimizin çalışmalarına katkıda bulunmak olmalıdır.

Peki bunun için ne yapılmalı? Evvela metabolizmayı hızlandıran besinlerden tüketmeliyiz. Böylelikle dışardan aldığımız kaloriler, daha ivedi ve daha kolay yakılmış olacaktır. Bu sayede bir takım sindirim meseleleri başta olmak üzere, yorgunluk, halsizlik gibi yakıntılardan de kurtulabilirsiniz.

Metabolizmayı hızlandıran besinler arasında biçilmiş kaftan görevinde bulunan baharatları; yemeklerinizde, çorbalarınızda, salatalarınızda kullanabilirsiniz. Lahana, yulaf, hububat grubu, ıspanak, kabak gibi posalı besinler, sindirim sırasında vücudunuza kolaylık sağlar ve metabolizmayı hızlandıran besinler arasında popüler olanlarıdır. Yeniden posa itibariyle zengin olan kuru kayısı, kuru incir gibi kurutulmuş meyvelerin ve fındık, fıstık, badem gibi kuruyemişlerin ehemmiyetini de unutmamak gerekir. Vücudumuzda gerçekleşen her bir olay için ısı gerektiğini düşündüğümüzde de vücut sıcaklığımızı yükseltecek çay ve kahve çeşitleri de metabolizma hızını arttıracak olan besinler arasındadır.

Metabolizmayı hızlandırmanın diğer yolları; gün içerisinde en az 8 bardak su içmek , düzenli egzersizler yapmak, öğünleri sıklaştırmak ve en ehemmiyetlisi kahvaltıyı atlamamanız olacaktır.



 

Devamını Oku